David Lindsay - Arcturus'a Yolculuk | Kitap Yorumu
Kitabın;
Adı: Arcturus’a Yolculuk
Orijinal Adı: A Voyage to Arcturus
Yazarı: David Linsday
Yayınevi: İthaki
Kategori: Bilim Kurgu
Sayfa Sayısı: 376
Goodreads Puanı: 3,61
Etiket Fiyatı: 31 TL
ARKA KAPAK YAZISI
David Linsday gibi, yalnızca J.R.R. Tolkien’i ve Michael
Moorcock’ı değil, C.S. Lewis ile Alan Moore’ı da etkilemeyi başarmış başka bir
yazar bulmak fazlasıyla zor. Yazarın günümüze kalan en önemli eseri Arcturus’a
Yolculuk ise okurları üzerinde derin bir etki bırakmayı kendine görev bilmiş
bir başyapıt.
Hikâye bir seansla açılır. Seansın ardından romanın sıra
dışı karakterleri, Arcturus sisteminin Tormance gezegenine seyahat ederler.
Gezegene vardıklarında bir başına kalan Maskull, hem arkadaşlarını bulmak hem
de bu yabancı gezegeni keşfetmek için uzun ve zorlu bir yolculuğa başlar.
Bu gezegende sulamayla büyüyen insanlar, dünyada benzeri
olmayan renkler, gölü bir müzik aleti gibi çalan bir müzisyen ve hayal gücünün
tüm boyutlarını sonuna kadar zorlayacak pek çok şey karşısına çıkar.
Arcturus’a Yolculuk, evrenin anlamı için verilen savaşın en
kızgın anı; tanımların tükendiği bir donma noktası.
YORUMUM
Bilim kurgu benim izlemeyi en sevdiğim türlerden bir tanesi.
Ben de kendime kendime dedim ki madem izlemeyi bu kadar seviyorsun neden
okumayı denemiyorsun? Bununla birlikte bilim kurgu okumaya karar verdim ve tabi
ki ilk başvurduğum adres İthaki oldu. Belki de Bilimkurgu Klasikleri Dizisi’nden
başlamakla hata yaptım belki de hatam Arcturus’a Yolculuk gibi bir kitapla
başlamak oldu bilemiyorum ama bilim kurgu kitaplarıyla tanışmam
pek de beklediğim kadar iyi olmadı.
Hikâye ana karakterimiz Maskull’ın Arcturus yıldız
sisteminde bulunan Tormance isimli gezegene gitmesiyle başlar. Maskull,
Nightspore ve Kreg isimli iki karakterle beraber yolculuğa çıksa da gezegene
vardığında tek başınadır. Kitabın arka kapağından da anlayabileceğiniz üzere
hem arkadaşlarını bulmak hem de gezegeni keşfetmek amacıyla yolculuğa başlar.
Kitapla ilgili en büyük sıkıntım beklentilerimi hiç
karşılamamış olması. Şöyle ki ben yeni bir gezegende bir karakterin başından
geçecek değişik maceraları okumayı beklerken hiç öyle bir şey yaşanmadı.
Karakterin yaşadığı tek macera kendi içsel yolculuğu ve bu yolculuğun sonunda
bazı aydınlanmalar yaşaması oldu. Çok felsefik bir kitaptı ve içinde bilime
dair hiçbir şey yoktu. Gerçekten bilimle ilgili hiçbir şey yoktu ve bence
tasvir de zayıftı çünkü gezegenle ilgili betimlenen hiçbir şeyi kafamda
canlandıramadım. Hakkındaki yorumları okumadan okumaya başladım kitabı çünkü
hep böyle yaparım ama eğer yorumları okusaydım kesinlikle bilim kurguya
başlamak için bu kitabı seçmezdim.
Buna benzer bir sorunu Fi Çi Pi serisinde de yaşamıştım.
Tamamen birbirinden farklılar kabul ediyorum. Ama ikisinde de kitabın kurgusuna
bir felsefe katma olayı vardı. Sanırım ben bunu sevmiyorum. Kurgunun içine
katılmış felsefe beni boğuyor, en azından bunu keşfetmiş oldum. Açıkçası
anlayamadım da, böyle bir kitap beklemediğim için birazcık sekteye uğradım ve
sanırım kitabı ‘tam anlamıyla’ anlamadan bitirdim.
Kitabın içine giremememdeki ana etken karakterdi. Maskull
karakteri nasıl bir karakter çözemedim ve yaptıkları bana çok mantıksız geldi.
Yaptığı hareketler arasında bir neden sonuç ilişkisi yoktu ve kişiliksiz
gibiydi. Duyguları ve tavırları çabucak değişen gerçek olamayacak kadar
tutarsız bir karakterdi. Hiçbir şekilde bağ kuramadım, irrasyonel ve gerçeksiz
geldi. Bu yüzden de karakterin yaptığı felsefi sorgulamaları ben yapamadım
çünkü sanırım yazarın amacı bize bir şeyler anlatmaktan ziyade sorgulatmaktı.
Kitabın ana temasındaki kurguyu da pek anlamadım. Kreg,
Surtur, Cyrstalman vb. bir sürü isim okuyoruz kitapta ve belli ki bu
karakterler bir şeyleri simgeliyor. Tanrıyı, şeytanı ya da ruhu emin değilim
çünkü açıkçası okurken dikkat etmedim. Bu simgelemeleri de çözemediğim için ana
kurguya da olay örgüsüne de pek hâkim olamadı. Bir noktadan sonra kitap bitsin
diye okudum çünkü gerçekten beklediğimin çok tersiydi ve beğenmemiştim. Eğer
sonuyla ilgili merak ettiğim nokta olmasaydı kitabı yarım bile bırakabilirdim.
Birçok bilim kurgu ve fantezi yazarı ustasının bu kitap
hakkındaki olumlamalarını okuyunca çok heyecanlanmıştım ama ben bu kitabı
sevemedim. Beklediğim gibi bir kitap değildi ve neredeyse bu türde hiç
okumamama rağmen bence bilim kurgu kitabı da değildi. En azından bu kitapla
beraber şunu keşfettim: Felsefe yapan kitapları sevmiyorum. Beni bir şekilde
bütün bu sorgulamalar, septik düşünceler kitaptan koparıyor. Bu tarz kitapların
bana hitap etmediğini düşünüyorum.
Bu kitabın aslında kendi yazıldığı dönemde incelenmesi
gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bence günümüz çağına pek hitap etmiyor
ya da günümüz edebiyatı ve kurgu anlayışına göre değerlendirildiğinde bir
şeyleri eksik kalıyor. 1920’lerdeki bilim kurgu anlayışı nasıl bir şeydi
bilmiyorum ama bu kitap bilim kurgu adına okunulacak bir kitap değil bence.
Bunu göz önüne alın eğer okumak istiyorsanız.
Kısacası kitabı beğenmedim ama beğenmememin sebebi kitabı ya
da yazılış tarzını kötü bulmamdan kaynaklı değil. Tamamen kişisel beklenti ve
zevklerimden dolayı. Eğer siz felsefeyle kurgunun iç içe geçtiği bu tarz
kitaplardan hoşlanıyorsanız (belli ki ben hoşlanmıyorum) bir şans
verebilirsiniz ama alegorisini anlayabilmek için biraz dikkat istediğini
düşünüyorum. Ayrıca okumak isteyenlere tavsiyem ön sözü okumayın çünkü kitabın
sonuyla ilgili büyük bir spoiler içeriyor. Gerçekten kitabın sonunu neden ön
söze yazarlar hiç anlamıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder