Hem Okudum Hem İzledim #2



Daha önce okuduğum kitaplardan diziye veya filme uyarlananlardan bahsettiğim bir yazı paylaşmıştım. Bu yazıyı bir seri haline getirmek istediğimden izlediğim bütün uyarlamaları o yazıya dâhil etmemiştim. Uzun bir zaman sonra işte karşınızda dizisini ya da filmini izlediğim ve tabi ki aynı zamanda kitabını okuduğum Hem Okudum Hem İzledim serisinin devamı!






William Shakespeare, Romeo ve Juliet

Leonardo DiCaprio ve Claire Danes’in başrolünü paylaştıkları Romeo + Juliet isimli film 1996 yılında yayınlandı. Filmin yayınlanmasından on bir yıl sonra ben; Leonardo DiCaprio filmlerini maraton yapıp izlemeye karar verdikten sonra bu filmi de izledim. Filmin fragmanını izlemeden, konusunu ya da yorumlarını okumadan izlemeye başladım. Film, kitaptan farklı olarak modern dünyada geçiyor. Kılıçlar yerine kılıç isimlerinin olduğu silahlar kapışıyor meydanda. İlk başta orijinal Romeo ve Juliet ile dalga geçiliyormuş gibi hissettim. Daha sonra ise filme ısındım ve o kadar da kötü olmadığını düşündüm. Shakespeare’nin orijinal metnine sadık kalmaları, replikleri şiirsel üslupla oluşturmaları çok hoşuma gitti. Filmde Romeo, Juliet ve Rahip Laurence dışında neredeyse hiçbir karakteri sevmedim, hatta nefret ettim. Kitapta yan karakterler çok dikkatimi çekmemişti ama filmde resmen nefret ettim. Çok yapmacık geldiler. Tek zevk aldığım sahneler Romeo ve Juliet’in birlikte olduğu sahnelerdi. Onun dışında kitap hakkındaki düşüncelerim filmde de kendisini korudu. Romeo’nun Rosaline’den vazgeçip hemen Juliet’e âşık olması, Romeo ve Juliet’in tanıştıklarının ertesi günü evlenmeleri, beni rahatsız eden tek unsurlardı. Ama Leonardo DiCaprio ve Claire Danes’in muhteşem oyunculukları ve tabi ki Shakespeare’nin imzasını taşıyan replikler bu unsurları göz ardı etmemi sağladı. Eğer kitabı sevdiyseniz ve kitapta yaşananları modern bir dünya çerçevesinden izlemek sizi rahatsız etmiyorsa izleyebilirsiniz. Sırf Romeo’yu Leonardo DiCaprio oynuyor diye bile izlenebilir bence. Ama tabi ki ben modern dünyaya çevrilmeden, orijinal haliyle, aynı oyuncularla canlandırılsaydı daha çok severdim o kesin.




Arthur Conan Doyle, Sherlock Holmes

Robert Downey Jr.’nın Sherlock olduğu film serisini de izlemiş olsam da bu yazımda sizlere filmlerinden çok dizisinin beni etkilediği Sherlock’tan bahsedeceğim. Her sezonu 3 bölümden oluşan Sherlock 4 sezondan oluşuyor. Ben diziyi 3. Sezonu yeni yayınlanırken izlemiştim. Yani 4. Sezon için koca iki yıl bekledim. Beklediğime değdi mi? Kesinlikle! Her bölümü ustaca kurgulanmış, ters köşelerle dolu bu diziyi sevmeyen tek bir insan bile yok –en azından benim gördüğüm kadarıyla- Orijinal kitaplara sadık kalarak bazı unsurları dizide kullanmaları da gözümden kaçmadı ki bu çok hoşuma giden bir şeydi. Kitapla dizi farklı zamanlarda geçiyor. Aynı Romeo ve Juliet gibi. Kitap 19. Yüzyılda yer alırken dizi günümüzde yani 21. Yüzyılda yer alıyor. Bu durum beni bir an bile olsun rahatsız etmedi. Modern bir Sherlock izlemek, kitaplarını okumak kadar keyifliydi. 02 Ocak 2016 tarihinde yayınlanan Noel özel bölümünde modern Sherlock ve Doktor Watson’u 19. Yüzyılda görme imkânımız oluyor ki bu muhteşem. Sherlock dizisi, benim favori dizilerimden birisidir ve eğer gizem, gerilim izlemeyi seviyorsanız; ters köşelerden ve beyin yakıcı olaylar silsilesi hoşunuza gidiyorsa Sherlock’un dizisine mutlaka bakın.




Tess Gerritsen, Rizzoli & Isles Serisi

En sevdiğim kitap serisi olan aynı zamanda favori dizilerimden birisi olan Rizzoli & Isles’dan bahsetmezsem olmaz. 11 kitaptan oluşan serinin 7 sezon süren ve final yapmış bir dizisi var. Önce kitaplardan bahsedeyim. Tess Gerritsen konu tıbbi gerilim olunca gerçekten usta bir yazar. Katilin kim olduğunu kitapların sonuna gelene kadar bulamıyorsunuz. Bir sürü tahminde bulunuyor ve ihtimalleri kafanızda değerlendiriyorsunuz ama sonuç oldukça şaşırtıcı oluyor. Bu serinin kitapları sırayla okumanıza gerek yok. Olay bağlamında birbiriyle bağlantılı değil. Sadece serinin ilk iki kitabı Cerrah ve Çırak bağlantılı. Ama karakter gelişimine önem veriyorsanız sırayla okumanızı tavsiye ediyorum. Ben sırayla okumuştum. Mesela sırayla okumak istemiyorsanız ve serinin rastgele beşinci kitabını alıp okursanız karakterler arasında geçen bazı diyalogların sebebini kaçırırsınız çünkü diğer kitaplarda yaşanan olaylara ve olaylarla ilintili karakterlere göndermeler çok. Karakterler beni ilgilendirmiyor ben ana olaya bakarım diyorsanız rastgele bir kitabını okuyabilirsiniz. Nedenini tam olarak bilmiyorum ama Sessiz Kız benim serideki en sevdiğim kitaptı. Biraz da dizilerinden bahsedeyim. Aslında ben kitapları diziyi izledikten sonra keşfettim. Eskiden yani Cnbc-e hala hayattayken Rizzoli & Isles’ın bir bölümünü görmüştüm. Polisiye dizilerden hoşlanmıyordum ama bu dizinin karakterleri o kadar samimi geldi ki oturup ilk defa bir polisiye dizinin bir bölümünü izleyebildim. Daha sonra internetten ilk sezonunu izledim ve bayıldım. Karakterlere, olaylara bayıldım. Sonra kitapları olduğunu öğrendim ve kitaplara da bayıldım. Sadece kitaplarda Jane Rizzoli ve Mauro Isles dizide olduğu gibi yakın değiller. Dizide oturup saatlerce konuşan birbirlerini konuşmadan dahi anlayan iki yakın dostu izlerken kitapta işlerine tutkuyla bağlı oldukça zıt karakterlere sahip olmalarına rağmen konu iş olunca aralarında keskin bir uyum olan iki profesyonel karakteri okuyoruz. Çok uzattım, biliyorum. Burada hemen bitiriyorum. Diziyi de kitap serisini de ilgi alanı olan herkese öneriyorum.




George R.R Martin, Buz ve Ateşin Şarkısı (Taht Oyunları)

Bu kitap serisini yorumladığım yazımda uzun uzun diziyle ilgili yorumlarımı da paylaşmıştım aslında. Burada da kısaca bahsetmek istedim. 9 kitaplık bir seri olan Buz ve Ateşin Şarkısı gözümü çok korkutuyordu ama seriye başlayınca hemen bağlanmıştım. Çok fazla fantastik kitap okuyan bir insan değilim ve art arda üç cildi okuyunca bana fazla geldi ve bu durum beni bir okuyamama durumuna soktu. Seriye devam ettirmek ve maraton halinde art arda okuyup bitirmek istiyordum. Bu nedenle beni seriye daha da bağlaması için Taht Oyunları isimli dizisini izlemeye başladım. İlk sezonunu bu ilk okuyamama durumumda izledim. Ama ne yazık ki o mükemmel kitaplardan sonra dizisi beni hayal kırıklığına uğrattı. Kitapta önem verilen karakterler dizide yoktu bile. Tabi kitap daha fazla detay, daha fazla olay ve daha fazla karakter içeriyor. Dizide olayların kısa tutulması beni rahatsız etmişti. Ama oyuncular mükemmel ve uyarlanabilecek en iyi şekilde uyarlamışlar bence. Kitapta olan birkaç sahneyi değiştirmeleri, isimlerden bazılarını değiştirmeleri hoşuma gitmeyen unsurlardan birkaçı sadece. Kitapları okuduktan hemen sonra izlediğim için diziyi üçüncü sezonda bıraktım. Ama devam etmeyi düşünüyorum. Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var. Dizinin ileriki zamanlarında kitaptan git gide uzaklaşacağını da duydum ki bu durum beni rahatsız etmiyor değil. Kitaplarını kesinlikle öneririm. Sadece fantastik edebiyata çok aşina değilseniz kitapları maraton yapıp okumayın bence. Dizisini ise izlemek istiyorsanız kitapları bitirdikten uzun bir süre sonra başlayın bence. Böylelikle kitapların damağınızda bıraktığı o lezzet diziyle birlikte yok olmaz. Bende böyle olmuştu. Ama diziye yine şans vereceğim. Kitaplar çoğu zaman uyarlamalardan daha iyi oluyor, ne yapalım. Bu seriyle ilgili ayrıntılı düşüncelerimi bilmek isterseniz içinde spoiler bulunmayan yazıma bir göz atmayı unutmayın!





Patrick Süskind, Koku

Koku beni okuduğum anda mest eden hayran bırakan bir kitap olmuştu. Normalde kitapları okuduktan hemen sonra filmlerini izlemem. Kitabın tadı henüz damağımdayken filmini izlemek bana pek zevkli gelmiyor açıkçası. Her şey tazeyken filmi izlediğimde film sırada sıkılırım. Ama bu kitabın filminin fragmanını izlediğimden beri film aklımdan çıkmıyor. Ben de artık filmini izlemeliyim diye düşünüp izledim. Açıkçası filmi izlerken biraz sıkıldım. Çünkü dediğim gibi kitabı okumamın üzerinden çok zaman geçmeden filmi izlediğim için ayrıntıların hepsini hatırlıyordum bu da beni biraz sıktı. Ama ben filmi çok beğendim. Tabi ki kitap kadar beğenmedim ama yine de çok güzel bir uyarlama olmuş. Kitaptan hiçbir şeyi değiştirmemeleri benim en çok hoşuma giden şey oldu. Aynı zamanda oyuncu da bence cuk diye oturmuş. Filmin rahatsız edici bir havası vardı. Bu hava kitapta da vardı ama sanki filmde daha yoğundu. Rahatsız edici dediysem kötü olarak algılamayın. Nasıl açıklayacağım bilmiyorum ama hoşuma gitti yani. Ben filmi de beğendim. Yine de kitabın bana yaşattığı duygular apayrı. Kitabı sizlere öneriyorum bence bir göz atın. Sonra filmin fragmanını izleyin, kafanıza yatarsa filmi de izleyin. Ama eğer filmi izlemişseniz ve kitabı okuyup okumama arasında kalmışsanız şunu söyleyebilirim ki kitap çok fazla akıcı değil. Filmde her şey birden olup bittiği için kitap size daha ağır ilerliyormuş gelebilir. Gözlemlerime göre önce filmi izleyip sonra kitabı okuyanlar kitapta hayal kırıklığına uğramışlar. Ama dediğim gibi kitabını ben filmden daha çok sevdim. Çok başarılı olmuş bence.



   Bugünkü yazımda benden bu kadar! Bu serinin devamı ne zaman gelir bilmiyorum. Film izlemeyi çok sevmediğim için nadiren izliyorum. Bu nadiren izlediğim filmlerde genelde bir kitaptan uyarlama filmler olmuyor. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın!


İlginizi Çekebilecek Yazılar:


Yorumlar