Tezer Özlü - Yaşamın Ucuna Yolculuk | Kitap Yorumu
Kitabın;
Adı: Yaşamın
Ucuna Yolculuk
Yazarı: Tezer
Özlü
Yayınevi: YKY
Kategori: Anlatı
Sayfa Sayısı: 116
Goodreads Puanı: 4,09
Etiket Fiyatı: 9
TL
ARKA KAPAK YAZISI
Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz
Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici
efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor,
hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.
Tezer Özlü, Türk edebiyatının gamlı prensesi.
YORUMUM
Tezer Özlü… Oğuz Atay’ın dişisi diye anılan bu yazarı alıp
okumasaydım olmazdı. Oğuz Atay’ı ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. Oğuz Atay’ın
dişisi olarak anılan Tezer Özlü’yü de aynı oranda sevmeyi isterdim. Bunu gerçekten
diledim ve hatta seveceğimden emin olarak üç kitabını birden almıştım. Ama
maalesef Özlü pek benim yazarım değil.
İlk önce Eski Bahçe
Eski Sevgi kitabını okudum Tezer Özlü’den. Birkaç öykü dışında hiçbir şeyini
sevmemiştim kitabın. Oğuz Atay’la birlikte anılamayacak kadar kötüydü benim
için. Belki de yazara yanlış bir kitapla başladığımı düşünerek Çocukluğun Soğuk
Geceleri’ni okumaya başladım. Altmış sayfadan oluşan bu kısacık kitap beni
süründürdü, bitirdi. İçeriğinden bahsetmiyorum. Yazım tarzından bahsediyorum. O
kadar kasvetli bir havası vardı ki. Kitabı okuduğum süre boyunca kafamın
üstünde kara bir bulutla dolaştım adeta. Bu kitabı Eski Bahçe Eski Sevgi’ye
göre daha çok sevmiştim ve Tezer Özlü’yü daha iyi anlamamı sağlamıştı. Yine de
beni derinden etkileyen bir kitap değildi. Ben de son olarak artık Tezer Özlü
ile ilgili düşüncelerimi tam olarak toparlayabilmek adına sahip olduğum son
kitabı olan Yaşamın Ucuna Yolculuk’u okumaya başladım.
Bu kitap Özlü’nün
Avrupa’ya yaptığı yolculuk boyunca zihninden geçenleri aktardığı bir anlatı
kitabı. O yolculuğundaki acılarını, çalkantılarını bize hissettirerek anlatıyor
yazar. Kitap 120 sayfa olmasına rağmen okumam üç günümü aldı. O kadar boğuk bir
anlatımı vardı ki kitabı ne zaman elime alsam Tezer Özlü’nün sıkça bahsettiği
baş ağrıları bende nüksetmeye başladı. Tezer Özlü’ye bir antipatim olduğundan
mıdır bilmem ama bu kitap beni yorması gerektiğinden fazla yordu. Ama ben de
inat ettim ve bitirdim.
Kitabın beni yer
yer etkilediği kısımları mevcuttu. Bu ‘yer yer’ dediğim kısımlar kitabın %30’undan
ibaret olduğu için genel olarak bu kitap beni etkilemekten ziyade boğdu. Bana
göre karamsar bir kitaptı. Tezer Özlü’nün hayatını bilmesem neden bu kadar
karanlık bir hava içinde geçtiğini anlayamazdım bile. Benden size tavsiye bu
kitabı okumadan önce yazarın hayatını birkaç yerden okuyun. Kitabı daha iyi
özümsemenizi sağlayacaktır. Aksi takdirde yazarın neden bu kadar karamsar ve
mutsuz olduğuna anlam veremeyebilirsiniz.
Tezer Özlü bu
kitapta sürekli bir yolculuk halinde. Durmadan oradan oraya savuruyor kendini.
Sevdiği yazarların yürüdüğü yollardan yürüyor. Biz de onunla birlikte
sürükleniyoruz haliyle. Hızlıca Kafka, Pavese ve Svevo’nun yürüdüğü yollardan
yürütüyor bizi yazar. Pavese ve Svevo daha önce hiç okumadım ama bu bilmediğim
iki yazar hakkında öğrenmek beni sevindirdi. Tezer Özlü’nün edebi zevki çok
iyi, hakkını vermem gerek.
Söylemeden
geçemeyeceğim. Belki de söylememeliyim ama kitabın yazıldığı dönem göz önüne
alındığında ben Tezer Özlü’nün fazla bencil ve memnuniyetsiz olduğunu
düşünüyorum. Seksenler dönemi ülke zaten karışık bir durumdayken Tezer Özlü o
dönemler fazla lüks sayılabilecek Avrupa seyahati yapıyor. Ruhsal olarak evet,
yazar kötü bir durumda. Yine de sürekli memnuniyetsizliğini dile getirerek seyahat
etmesi beni çok sıktı. ‘’Venedik’ten sıkıldım, hadi Prag’a!’’ Kitap varoluşçu bir
anlatıma sahip ve bu nedenle benim bu eleştirim pek yerinde değil, farkındayım.
Ama okurken yazarın bu memnuniyetsizliğine çok sinir oldum.
Yazarın
yaşadıklarını, ne kadar çok onun hakkında okursam okuyayım, anlayamam. Çünkü
sonuç olarak yazar bir akıl hastası. Hakaret olarak algılamayın, yazarın gerçekten
mental sorunları var ve bu sorunlarını kitaplarına aktarma biçimi o kadar
karamsar ki insan okurken bunalıyor.
Söylemeden
edemeyeceğim bir diğer unsur ise yazar kitabın bir yerinde Pavese’in intihar sebeplerinden
birisinin onunla sevişen kadınların iyi sevişmemesi olduğunu söylüyor. Durun, o
kısmı bulup alıntılayacağım buraya. Okurken kaşlarım çok çatılmıştı.
‘’Onu intihara sürükleyen
olgulardan birinin de Katolikliğin kutsal evlilik kurumu olduğunu kavrıyorsun.
Onunla yatan kadınların birçoğunun gerçek anlamda dişi olmadıklarını
düşünüyorsun. Erkeğin gücünün kendi dişiliklerine bağlı olduğunu
kavrayamadıklarını, erkekte diledikleri gücü istedikleri oranda
biçimlendirebileceklerini kavrayamadıklarını sezinliyorsun.’’
Ben bu paragraftan
şunu anlıyorum: Eğer Pavese’le yatan kadınlar yatakta yeteri kadar iyi
olsalardı Pavese’e gücünü hissettirebileceklerdi. Bu nedenle de onu intihara
sürükleyen bu olgu olmayacaktı. Ben mi yanlış yorumluyorum acaba bu pasajı?
Goodreads’de yine bu alıntıyı paylaşarak birisi düşüncelerini paylaşmıştı.
Sanırım böyle düşünen tek ben değilim.
Tezer Özlü’nün o
aklının içinde neler döndüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğim ama düşüncelerinin
birçoğu bana hitap etmiyor. Kitabın sadece %30’unu sevebildim ve ne yazık ki bu
Tezer Özlü’ye karşı beslediğim antipatinin yok olması için yeterli değil.
Bence Oğuz Atay ve
Kafka’yla birlikle anılamayacak bir yazar. Dişi Oğuz Atay olarak anıldığı için
aldığım üç kitabının sonunda da hayal kırıklığına uğradım. Oğuz Atay’la ya da
Kafka’yla yazın olarak bir alakasının olmadığını söyleyebilirim. O nedenle bu
yazarlarla birlikte anılması bence doğru değil.
Dediğim gibi Tezer
Özlü benim yazarım değil. Onu anlamaya, sevmeye çalıştım ama başaramadım.
Benden bu kadar. Sanırım bundan sonra daha fazla Tezer Özlü okumayacağım.
İlginizi Çekebilecek Yazılar:
- Goodreads | Kitap Etiketi
- Yanlış Zamanda Okuduğum 7 Kitap
- Justice League | Çizgi Roman Yorumu
- Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna | Kitap Yorumu

Yorumlar
Yorum Gönder