David Levithan & Rachel Cohn - Nick and Norah's Infinite Playlist | Kitap Yorumu


Kitabın;
Adı: Nick and Norah’s Infinite Playlist
Yazarı:  David Levithan & Rachel Cohn
Yayınevi: Ember
Tür: Romantik, Genç Yetişkin
Edebiyat: Amerikan Edebiyatı
Sayfa Sayısı: 183
Goodreads Puanı: 3,73
~

Bu kitabın Türkçe baskısı (henüz) yoktur.




ARKA KAPAK YAZISI

‘’I know this is going to sound strange, but would you mind being my girlfriend for the next five minutes?’’

Nick frequents New York’s indie rock scene nursing a broken heart.

Norah is questioning all of her assumptions about the world.

They have nothing in common except for killer taste in music, but one awkward chance encounter turns into an all-night quest to find a legendary band’s secret show in the mystic maze of Manhattan –and a first date full of falling in and out (and in and out, and maybe in and maybe out) of love.



YORUMUM

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere uzun zaman önce filmini izlediğim ardından kitabı olduğunu duyduğumda hemen alıp okuduğum bir kitap olan Nick and Norah’s Infinite Playlist isimli kitapla ilgili yorumlarımı paylaşacağım. (Ne kadar uzun bir cümle oldu bu yahu)

   Dediğim gibi yaklaşık iki yıl önce bu kitabın filmini izlemiştim ve izlememdeki tek sebep de başrol oyuncusunun Kat Dennings olmasıydı. Daha sonra bir gün Davit Levithan’ın kitaplarını incelerken bu kitaba rast geldim ve açıkçası şaşırdım. Ardından kitabı edindim ve alıp okudum. Önce biraz konusundan bahsetmeye çalışayım.

   Bir barda Nick eski sevgilisini yeni sevgilisiyle görüyor ve ardından rastgele gördüğü bir kız olan Norah’ın yanına gidip ‘’Önümüzdeki beş dakika boyunca kız arkadaşım olur musun?’’ diyor ve böylelikle tanışmış oluyorlar. İşin garip tarafı Norah, Nick’i daha önce tanıyor. Nick’in eski sevgilisi olan Tris Norah’la aynı okulda ve Norah, Nick’in Tris için hazırladığı müzik kasetleri dinlediği için Nick’in az çok nasıl bir insan olduğunu biliyor. Çünkü bir insanın kişiliğini anlamak için şarkı listesine bakmak yeterli.

   Belirtmem gerek ki filmle kitap tamamen ayrı. Yani tamamen demek doğru olmaz ama kitabı filme tam olarak iyi bir şekilde adapte edememişler. Örnek vermem gerekecek olursa az önce bahsettiğim gibi Nick, Norah’ın yanına gidip beş dakika boyunca kız arkadaşı olmasını istiyor ama filmde bu olay tam tersi. Norah, Nick’in yanına gidiyor ve beş dakika boyunca erkek arkadaşı olmasını istiyor. Böyle film-kitap uyarlamalarında kitaptan çok uzaklaşınca benim hoşuma gitmiyor genelde. İlk önce filmini izlememden olacak (çünkü dediğim gibi filmle kitap farklı) kitabın başları hem kafamı karıştırdı hem de okurken sıkıldım.

   Kitabın başlarındaki olayların gidişatı bana çok… Saçma ve aceleci geldi. Filmde ne kadar Norah karakterini sevdiysem kitapta o kadar nefret ettim. Tamam, bu kitap zaten ilk kez birbirleriyle karşılaşan iki gencin bir gece boyunca yaşadıkları macerayı konu alıyor. Ama karakterlerin birbiri hakkındaki düşünceleri, hal ve tavırları bana yapmacık geldi. İlk kez gördüğün bir insanla ilgili sanki üç ay boyunca onu stalklamış bir platonik gibi hisler ve düşünceler beslemesi bana hiç gerçekçi gelmedi. Tamam, Norah daha önce Nick’i ismen tanıyordu. Ama dediğim gibi onu sadece ismen ve hazırladığı müzik kasetleriyle tanıyordu. Çocuğun içini dışını biliyormuş gibi davranması bana saçma geldi açıkçası.

   Kitabın ortalarına geldiğimde kararımı vermiştim aslında. Bu kitabın da filmini kitabından daha çok sevdim. Ama sonlarına doğru ilerledikçe kitap güzelleşmeye başladı. Diyaloglar, olay örgüsü iyileşmeye başladı.  Bence filmin başını alsınlar, kitabın da sonunu alsınlar ve birleştirsinler; gerçekten beğenebileceğim bir film/kitap ortaya çıkar.

   Kitapta beni rahatsız eden unsurlardan bir tanesi küfür. Kitapta küfrü cidden sevmem. Yani her ne kadar Amerikan kültürüne çok fazla aşina olmasam da kurdukları her iki kelimeden birisinin fuck olmadığı düşünüyorum yani. Bir sayfada 10-15 fuck kelimesini görünce ‘’Yeter artık!’’ diyesim geldi. Norah karakterini de sevmedim ve yaptığı tutarsız hareketler, söylediği cümleler o kadar çocuksu geldi ki sinir olmamak elde değildi. Ana karakterini sevmediğim bir kitabı da otomatik olarak sevemiyorum ama Nick karakterinin hatırı için katlandım Norah’a.

   Bir de kitapta çok fazla referans vardı. Hani atıyorum nasıl ‘’İşte ben küçükken bütün mahalle beni çok severdi, çikolata almak için bakkala annemin bana büyük olan terliğiyle dahi sokağa çıksam herkes imrenerek beni parmağıyla gösterirdi’’ deyip Aleyna Tilki’ye gönderme yapıyorsak, kitapta da böyle yerel göndermeler vardı ve haliyle anlamadım. Özellikle bu göndermeler kitabın başlarında çok fazlaydı ve kaçırdığım bir sürü espri oldu.  Bu kaçırdığım daha doğrusu anlamadığım esprilerden ötürü kitabın başları benim için yorucu geçti.

   İlk görüşte aşk hikâyesi falan okumayı bekliyorsanız beklemeyin. Ben Nick ve Norah arasında olan şeyin ilk görüşte aşk olduğunu değil sadece bir çekim olduğunu düşünüyorum. Aralarındaki tutkuyu ve çekimi çok fazla hissedemesem de, eğlenceli ve beni sıkmayan bir okumaydı. (Özellikle Norah’ın Nick hakkındaki düşüncelerini okurken duygudan yoksun içi boş kelimeler okuyormuş gibi hissettim.) Tam olarak duyguyu hissettiğim yerler kitabın sonlarında baş başa oturup konuştukları bir yerdi, onun dışında kitap boyunca bir duygu hissetmedim.

   Vakit öldürmek için alıp okunulabilecek bir kitap. Çok bir şey beklenmemesi gerek, böyle kişide bir iz bırakacağını düşündüğüm bir kitap değildi açıkçası. Filmi de öyle, zaman geçsin diye izlenilebilecek akıcı bir film. Kafanızı yormak istemiyorsanız, şöyle klişe olmayan bir gençlik romanı okumak istiyorum diyorsanız alıp okuyabilirsiniz. Okuduğuma pişman değilim ama ilk önce filmini izlediğim için belli bir beklentiye girmiştim. Filmi ile kitap bu kadar farklı olmasaydı belki kitabın ilk kısmını da sevebilirdim. 


ALINTILAR



I always think of each night as a song. Or each moment as a song. But now I'm seeing we don't live in a single song. We move from song to song, from lyric to lyric, from chord to chord. There is no ending here. It's an infinite playlist.


Why do we even bother? Why do we make ourselves so open to such easy damage? Is it all loneliness? Is it all fear? Or is it just to experience those narcotic moments of belonging with someone else?

Yorumlar